10 Ekim gecesi İstanbul Esenyurt’ta uğradığı saldırı sonucu ağır yaralanan ve ardından beyin ölümü gerçekleşen gazeteci/belgeselci Hakan Tosun, iki gün boyunca kimliksiz olarak hastanede tutuldu. Parmak izi ya da yüz tanıma işlemleri yapılmadığı için ailesi kendisine ancak günler sonra ulaşabildi. Olay yerindeki kamera kayıtlarının akıbeti belirsiz, kamuoyuna servis edilen görüntüler ise parçalı ve gerçeği ortaya koymaktan uzak.

Bu süreçte kamuoyunun, ailenin ve meslektaşlarının yönelttiği sorular hâlâ cevapsız:
Saldırganlar kimdir, neden saldırdılar, arkalarında kimler vardır? Hakan’ın eşyaları nerededir? Hastanede kimliği neden tespit edilmedi? Ve neden hiçbir yetkili çıkıp bu sorulara yanıt vermemektedir?

Bugün Türkiye’de iktidar, halkın en temel hakkı olan yaşam hakkını bile koruyamaz hale gelmiştir. Bu cinayetin faili yalnızca o gün Hakan Tosun’a saldıranlar değildir; bu cinayetin gerçek sorumlusu, cezasızlığı sistematik hale getiren siyasi iktidardır. Hukuku kendine göre dizayn edenler, halkı korku ve zorla hizaya getirmeye çalışanlardır.

Hakan Tosun’un öldürülmesi yalnızca bir “olay” değil, bir toplumsal uyarıdır. Bu cinayet cezasız bırakılırsa, bu ülkede hiçbir yurttaşın can güvenliğinin olmadığı bir kez daha anlaşılacaktır.

Şu hususlara dikkat çekmek istiyoruz:

Hakan Tosun’un hastanede uzun süre kimliksiz olarak kaydedilmesi, parmak izi alınmaması ya da yüz tanıma prosedürleri uygulanmaması kabul edilemez. Bu süreçte aileye geç bilgi verilmesi, resmi makamların görevini yerine getirmediği kuşkularını doğurmaktadır.

Olay yerindeki kamera kayıtlarının akıbeti, bu kayıtların alınıp alınmadığı, manipüle edilip edilmediği, kolluk kuvvetlerinin müdahalesi olup olmadığı gibi kritik sorular hâlâ yanıtsızdır. Kamuoyuna servis edilen görüntüler parçalı, tam olayı ortaya koymayan niteliktedir.

Saldırganlara ait kimlik bilgileri, telefon numaraları ve bağlantılar tespit edilmiş olabilir; ancak bu kişilerin gerçek motivasyonları, arka plandaki ilişkiler, saldırının planlı mı olduğu, Hakan’a ait eşyaların neden kayıp olduğu ya da alındığı gibi hususlar tam olarak açıklığa kavuşmamıştır.

Bu tablo karşısında taleplerimiz nettir:

  • Bu saldırının derhal, bağımsız ve şeffaf biçimde soruşturulması, kolluk kuvvetleri, hastane yönetimi ve ilgili tüm kurumların süreç boyunca denetlenmesi,
  • Kamera kayıtlarının orijinal hallerinin izlenmesi için mahkeme kararıyla avukatlar ve bağımsız uzmanların erişimine açılması,
  • Kimlik tespitinin neden yapılmadığına dair resmî bir açıklama yayımlanması,
  • Aileyle doğrudan iletişim kurulması, süreç hakkında düzenli bilgi verilmesi, psikolojik ve hukuki destek sağlanması,
  • Olayın basın, medya ve halk gözetimi altında tutulması, kamu denetiminin eksik bırakılmaması.

Hakan Tosun, bağımsız haberciliği ile; çevreye ve topluma duyarlılığı ile tanınan bir gazeteciydi. Bu soruşturma yalnızca bir failin bulunması değil, aynı zamanda özgür basın, kamu vicdanı, hesap verebilirlik ve demokrasi açısından da bir sınavdır.

Biliyoruz ki hakikat susturulamaz. Adalet talebi bastırılamaz. Emekçilerin öfkesi yok sayılamaz. Bu nedenle mücadelemiz yalnızca Hakan Tosun için değil, bu ülkede onurluca yaşamak isteyen herkes içindir.

DİSK Basın-İş olarak açıkça ilan ediyoruz:

Hakan Tosun için adalet mücadelesinin takipçisiyiz.

Gerçeğin gizlenmesine, halkın haber alma hakkının engellenmesine izin vermeyeceğiz.

Basına ve hakikat emekçilerine yönelik baskılar karşısında geri adım atmayacağız.

Adalet sağlanana kadar bu davanın her aşamasının takipçisi olacağız.

Hakan Tosun için adalet, hakikat için mücadele!